On Sekiz Gün Süren Yürüyüş
Taşeli yöresinin tarihi Aydın tutkusu.
60 Günlük bir Aydın hikâyesi
1970'lere kadar hâlâ devam ederdi Aydıncılığımız.
1960'lı yıllarda gerek Avrupa'ya gerek yurtiçi sanayi alanlarına sevk edilen gençlerimiz Aydıncılığın da sonunu getirdiler.
Aydıncılığımız şimdi özel sohbetlerde, güzel anılarda yaşayan, bazen içimizi burkan, bazen “ne güzel günlermiş” dedirten müstesna bir olaydır.
Aydın kelimesi İzmir'in de bağlı olduğu büyük bir vilayetimizin çevresini aklımıza getiriyor.
Ege halkının “gırlı” dedikleri bizim yöremizin yani Taşeli yöremizin insanlarının, yaz ve güz işlerini bitirdikten sonra grup grup revan oldukları bir aktiviteydi.
Evin kışlık yeme içme ihtiyaçlarını harmanlardan kaldırıp küplere, kilerlere, ambarlara yerleştiren evin erkekleri daha büyük borçlarını - ki bunlar düğün olabilir nişan olabilir esbap görme tarla alma olabilir - karşılamak için Aydın'a giderlerdi.
Ovalıların harman satışı gibi bizim de Aydın dönüşü alışverişlerimiz olurdu. Aydın dönüşünde bu borcu kapatmak en büyük bir şerefti.
Yedi kişiydiler: Eşref, Mehmet, İbrahim, Ali, Mustafa, Durmuş ve Hüseyin. Aralarından en yaşlı olan Eşref’i dayı başı seçmişlerdi. Dayı başı: daha önceden çalışılacak ağayla anlaşan, işi ayarlayan ve yolculuk anın da başkanlık eden kişi demektir.
1936 yılı Ermenek ilçesinin Dindebol / Katranlı köyünden Aydın'a gitmek üzere hareket ediyorlar.
Konya'ya ulaşmak 6 gün sürüyor.
O sıralarda hiçbir toplu taşıma aracı olmadığı gibi motorlu araçlar köylere bile henüz ulaşmamıştır.
Ancak Konya'dan tek tük İzmir'e giden kara trenler mevcuttur, buna da binmek o günün imkanlarıyla hem mali açıdan hem de zamanlama açısından oldukça zordur.
Hıdırellez'den sonra yavaş yavaş ağarmaya başlayan Ege yöresinin ekinleri gırlıların, anlaştıkları grup grup Taşeli yöresi insanlarının gelmesini beklemektedir.
O günlerde Konya'daki kara tren istasyonu ve İzmir Belevi gibi istasyonlar her gün ana baba gününe döner.
Yeni evlendiği üç günlük karısını, bakmakla yükümlü olduğu 80'lik anasını bırakıp borcunu ödeyip rahat bir hayat sürmek için Ege illerine gelen Aydıncılar inmektedir kara trenlerden.
Yedi kişilik Dindebollu grup Konya'ya altı günde varırlar ancak kara trenin dokuz gün sonra onları alabileceği kendilerine bildirilir.
Dokuz gün sonra kara trende yer bulsalar bile çoğunun ona verecek paraları da yoktur.
Onlar yolu ele alarak yaklaşık 12 gün sürecek yayan bir yürüyüşe geçerler.
Tek tek hepsinin sırtında en az 30 kilo yük vardır. Bu yükün kahir ekseriyetini yol boyu yiyecekleri ekmek ve helva gibi katıklar oluşturur.
Bir kişinin 50 dürüm ekmeği vardır, bir dürümde 5 ekmek bulunduğunu varsaydığımızda bir kişi 250 tane sulanmış ekmek taşımaktadır.
Onun yanında kadınlarının hazırlayıp koyduğu yola dayanıklı pekmez helvası, tarhana, kavurga gibi gıdalar da yer alır.
Yol ilerledikçe Kadınhanı, Ilgın, Akşehir’i geçerler ancak yükleri hafiflemek yerine onlar yorulduğu için iyice ağırlaşır.
Gece gündüz yürürler, nerede akşam orada sabah ederler, zaman nasıl olsa bir yaz mevsiminin arifesidir.
Gittikçe ağırlaşan yüklerini biraz hafifletmek için ekmek demetlerinden bir kısmını herkes bir araya toplayarak bir kaya kovuğuna veya bir ağacın çotuluna koyarak belki dönüşte lazım olur ümidiyle yollarına devam ederler.
Haziranın başına doğru kendilerini bekleyen ekin tarlası sahiplerine teslim olurlar.
Yanlarında getirdikleri oraklarla parmaklarına elliliklerini geçirerek biçmeye başlarlar, günlerce biçerler ve ağanın tarlası iki hafta sonra biter.
Başka bir tarlaya veya işe de gitmezler çünkü 6. ayın sonuna doğru köylerindeki ekinleri de ağarmış olacak ve kendileri de şimdi çıksalar ancak ekinlerinin biçimine yetişebileceklerdir.
Haziranın 15'inde 18 gün sürecek geri dönüş yolculuğuna girişirler.
Bu sefer yanlarında sadece yorganları, orakları ve alabildikleri taşıyabilecekleri kadar azıkları vardır.
Bazen akşamları bir köye denk geldiklerinde onları o da sahipleri misafir eder ağırlar ve sabah da yolcu ederdi.
Konya'ya geldiklerinde artık köye varmak için 6 günleri olduğu için seviniyorlardı.
Buradan herkes hanımına, gelinine, evine alması gereken zaruri ihtiyaçlarını alıyorlardı. Bu ihtiyaçlar en başta birer zıbınlık veya onların tembihlediği başka şeyler olurdu.
Yanlarına azık takviyesi yapmak için bir şeyler bile almıyorlardı paraları mı yoktu? Hayır, paraları vardı ama o paralar ancak bekleyen alacaklıları ödemeye yeteceği için harcamıyorlardı.
Konya'dan sonra yolu tekrar ele aldılar artık bu sefer adımları daha keyifli, istemsiz olarak daha hızlı hareketle Taşeli yöresine doğru akıyordu.
Karınları iyice acıkmıştı, kendilerini misafir edecek bir odalı köy aramaya başladılar ama bulamadılar.
Yaklaşık 2 ay önce bıraktıkları, sıkmaları, ekmekleri merak edip durup durmadığını yoklamaya karar verdiler.
Bıraktıkları taş kovuğunda ekmekler olduğu gibi duruyordu ancak göğermişlerdi.
Bıraktıkları pekmez helvaları da dış tarafı olduğu gibi kararmış bozulmaya başlamıştı.
Hemen hepsini alarak büyük bir ağacın gölgesine oturdular ekmeklerin göğeren kısımlarını attılar, helvaların kararan kısımlarını orakların ucuyla sıyırdılar. Henüz önlerindeki 5-6 günlük yolculukta kendilerine yetecek kadar nevale ortaya çıktı.
Taşkent'ten Alata / Balcılarüzerinden devam ederek son yatacakları hana, kuşu hanına gelip uzandılar.
Artık önlerinde sadece bir gün kalmıştı, üstelik son yattıkları yer de kuşu hanıydı. Dindebol köyünün üzerine geldiklerinde dünya artık onlarındı.
Dindebol köyü bütün haşmeti ve güzelliği ile önlerindeydi.
Geldiklerinin haber verilmesi için bazıları bağırıyor bazıları çığlık atıyordu, içlerinden tek tüfek olan Eşref de havaya 5 kez ateş ediyordu.
Köyden hiçbirisi duyulmadı ama sadece Eşref’in silah sesleri duyuldu.
Aileleri, çocukları, hanımları bu sesi duyunca tahmini dönüşü bildikleri için hemen gereken hazırlıkları yaparak önlerine doğru koşmaya başladılar.
Onlar yukarıdan kolayca iniyorlardı ama hanımları, yaşlı anaları ve küçük çocukları aşağıdan tırmanmaları devam ediyordu.
Buluştukları noktada onları karşılaşmalarını görmek dünyanın bütün değerlerinden daha üstün bir andı.
O akşam ve devrikesi günü akşam hiçbir yere çıkmadan dinlendiler, aileleriyle hasret giderdiler.
Üç gün sonra hanımları getirilen yanardöner ipekli kumaşlardan boydan birer zıbın diktirip giyindiler. Aydıncı herifleri de en güzel gömlekleri ve pantolonları giyerek yavaş yavaş sokağa çıkmaya başladılar.
Onları bekleyen Aydın dönüşü alacaklıların borçlarını ödediler, yakınlarını mütevazı hediyelerle sevindirdiler.
Oraklarını, bıçkılarını iyice bileyerek tekrar kendi ekinlerinin biçilmesine, derilmesine hazırlanmaya başladılar.
Sözlük:
Devrikesi: bir sonraki
Gırlı: taşralı, köylü
Dayı başı: ameleye önderlik eden kişi.