İran coğrafyasında Sakalar
Saka-İskit Türklerini Yunanlı tarihçiler vasıtasıyla ve İran-Hint tarihi incelemelerinde daha belirgin olarak görmekteyiz.
Yunanlıların İskit dediği Saka adını bize kadar taşıyan da İran coğrafyasında ortaya çıkan bulgu ve bilgilerdir.
İran’ı bugünkü İran toprağı ve üzerinde yaşayan Farsların ataları Perslerin yaşam alanı olarak anlamak yanlıştır. Bizim bu yanlışa işaret etmemize rağmen gerçekte batılı bilim insanları ve araştırmacıları çoğunlukla bu kalıbı kullanarak İran’ı Farslaştırmaya çalışmışlardır. Bunun sebeplerini aşağıda anlatmaya çalışacağız. İran coğrafyası o zamanın yaklaşık iskânına göre; bugünkü Irak, İran ve Ceyhun (Amuderya) nehrine kadar olan coğrafyadır ve tek bir etnisiteye ait değildir.
Esasen tarihi ırklar bazında(etnik) olarak incelemek alışkanlığı XVII ve XVIII. Yüzyılda başlatılmış ve XIX. Yüzyılda oluşmuş siyasi bir tutumdur. Ondan önceki zamanlarda milletler, isimleri Arap, Çinli, Türk, Fars, Hintli adlarını alsa da aldıkları adlar ırk esasına göre değil, memleket, mülk(siyaset), idari alan, coğrafya esasına göre ad alıyordu.
İran Turan ayırımı ne zaman oluştu?
İran Turan ayrımının ilk aklımıza gelen ismi İranlı ünlü destan şairi Firdevsi’nin Şehnamesidir. Ama Firdevsi miladi 1000 yıllarının ilk yarısından Şehnameyi yazarken Güney Batı İran’da Sur’daki Saka metinlerini görmemişti ki. Bu kazılar için insanlık Firdevsiden sonra 1000 yıl daha beklemek zorunda kalacaktı.
Ve İran Turan ayrımında Afrasyab-Alper Tunga..
İlk aklımıza gelenler
1- Saka kahramanı Alp Er Tunga..
2-Saka-Massaget(Mesket-Ahıska) kahramanı Tomris Hatun.
Bir girdik mi çıkamayız bu dehlizden, ama gireceğiz..
Milattan birkaç bin yıl önce( Yaklaşık 3000 yıl) İran coğrafyasında adları muhtelif bazı toplumlar yaşıyordu. Bunlar Orta Asya kökenli halklardı. Bu halklar Anav(Türkmenistan'da M.Ö. 9000 yıla kadar çıkan bulgular var)kültürünü İran coğrafyasına taşıdırlar.
Şimdiki bizim konuştuğumuz Türkçe'deki gibi eklemeli dil kullanan bu halkların adları sonraki yüz yıllarda netleşmiş ve kayıtlara geçmiştir.
Bu adların bilinen en önemlisi Sümerlerdir.. Sümerler M.Ö. 4000 yıllarında yazıyı icat ettiler.
Tarafsız araştırmalar bu bölgeye ARYALI (Perslerin ataları deniyor) denilen halkın M.Ö. 900 yıllarında Hindistan civarından geldiğini ortaya koyar. Yani öncekilerden en az 3 bin yıl sonra.
Aryalılardan(perslerin ataları) önce bu coğrafya, Asur ve Akadlar hariç, Orta Asya’dan kalkıp gelen Hazar’ın güneyinden ve batısından(Kafkaslar ve bugünkü kuzey Azerbaycan) güneye doğru akan Asyatik(Turanlı) halkların yaşam alanıydı.
Sümer medeniyetine eş zamanlı olarak Urmu gölü ve Zağros dağları merkezli bir paralel medeniyet daha oluştu. Bu halklar Hazarın güneyinden Dicle Fırat havalisine kadar değişik alanlarda koloniler halinde yerleşerek ortak bir medeniyet alanı inşa ettiler. Bir birleri ile mücadele ettiler. Bazen biri, bazen diğeri galip geldi ve birbirlerini yıprattılar (Tıpkı Türk-Turanlıların hali). Sümerler kendilerine Sümer demezlerdi, Kenger derlerdi. Sümer adı onlara sonradan Akadlar tarafından verildi.
Sümerlerle eş zamanlı olarak bu coğrafyada Elamlar(yakın tarihte Eşkaniler), Hurriler, Lullubiler, Kassiler, Guttiler, Asurlar, Akadlar, Urartular olarak adlandırılan halklar yaşadı. Bu medeniyetin zirvesi Sümer medeniyetidir. Sümerlerin Orta Asya kökenli olduklarını biz söylemiyoruz, batılı bilim insanları söylüyor.
Elamlar M.Ö. 3500 yıllarında kendilerine ait bir dili ve alfabesi olan halktır ve dili Sümer diline benzemektedir. Bugün Elam tabletleri halen çözüm beklemektedir. ABD Şikago Üniversitesinde muhafaza edilen eklemeli dilli(Turan dilli) 10.000 tablet çözüm beklemektedir.
Böylece bu medeniyet merkezi aynı zamanda bir çekim merkezi oldu ve Aryalılar bu çekim merkezine doğru aktılar(M.Ö. 900 yılları). İşte bu noktada Aryalılar olarak adlandırılan Arya-Aryen-İran sözcüğü buradan doğdu. Coğrafyaya yeni gelen bu ahalinin inançları ve dili öncekilerden farklıydı. Öncekiler eklemeli dil kullanırlardı ve dillerinde her kavram için erkek dişi ayrımı yoktu. Yeni gelenlerin dilleri her kavram veya eşya için ersel-dişil (dişi sandalye-erkek ağaç)olarak ayrılıyor, cümle mimarisi değişiyordu.
Asyatik olanların dilinde özne-yüklem dizimi başka, aryalıların diline ise tam tersiydi.
Dilin belirleyici özelliği burada kendini ortaya koyarak, öncekileri farklı bir toplum olarak tarif etmeye mecbur bıraktı. Bu kavimlerin geldikleri coğrafyada Anav kültürünü oluşturan Saka-pro-türk diyebileceğimiz insanlar yaşamakta ve Aryalılar onları Tur olarak bilmekteydi. Çünkü buraya gelmeden de Hint topraklarının kuzeyinde yaşayan bu insanları tanıyorlardı. ÖNCEKİLER de onlar gibi konuştuklarından bunlara TUR adını verdiler. Tur’un çoğulu olan TURAN da hem sosyolojik adları hem de coğrafi tarifleri oldu.
Esasen Aryalıar(İranlılar)bu insanları başka bir sebeple de tanıyordu.
İpek Yolu.
Bu yolun tarihi her ne kadar orta çağa dayandırılsa da çok eskidir. Tarihçiler belge bulamadıkça sınırlar koyar, ama ticaret belgesi olmadan da devam eden bir gerçekliktir ve sınır tanımaz.
İnsanlığın en eski iletişim kanalı ticarettir ve geride belge bırakmasa da gerçektir.
Hindistan ve Çin’den başlayıp Avrupa’nın uçlarına kadar devam eden Baharat ve İpek yolunun kilit noktalarından biri İran coğrafyasıdır. Dünya üzerinde İpek Yolunun güzergâhı Orta Asya ve İran ülkesinin üzerinden Mezopotamya'ya ulaşmaktadır. Buradan Akdeniz kıyısında bulunan Antakya ve Sür Limanına bağlayan kara yoludur. Bu güzergâh Milattan Önce VII. yüzyıla ait çivi yazılı bir tablet üzerinde Mezopotamya'dan Hemedan'a kadar uzanan kısmı belirtilmiştir.
Şimdi diyeceksiniz ki; bu anlattıklarınız neresinde Saka var?
Sabredin anlatacağım.
Bekleyin ve görün.